5 Eylül 2014 Cuma

The Killing - Tanıtım ve Final Sezonu



Bazı diziler vardır, pek bir şey beklemeden başlarsınız. Pek bir şey beklemeden devam edersiniz. Daha sonra bir şeyler olur ve bir şeyler beklemeye başlarsınız. Sonra ise finale yaklaştıkça, size sürekli tokat atmaya başlar ve daha fazla bir şey olmasın istersiniz. İşte "The Killing" böyle bir dizi. Daha kapalı nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Forbrydelsen adlı Danimarka yapımı diziden uyarlandığını bilmeden başlamıştım. Yoksa orjinalleri izlemeyi her zaman tercih ederim fakat bir kere başlayınca bırakamadım çünkü Mireille Enos gibi bir yeteneğe sahipti dizi. Kendisine tek kelimeyle bayıldım, hala da bayılıyorum. İnanılmaz başarılı Sarah Linden rolünde. Diziyi çok seviyorum gerçekten. Dramın, gizemin ve gerilimin yüksek dozlarda olduğu akıl dolu bir polisiye. İzlemediyseniz mutlaka bir göz atın derim. Kısaca diziden bahsedeyim biraz, sonra spoilerlara geçerim.






"Who Killed Rosie Larsen?" adlı sloganla 2011'de yayın hayatına başladı The Killing. İlk başta herkese tuhaf gelmişti çünkü bir sezon boyunca bir cinayeti çözmeye çalışacaktı dizi. CSI, Law and Order gibi serilere alışık olan ben bayağı garipsemiştim mesela. Konusundan bahsetmek gerekirse:

Sıradan bir ailenin kızı olan Rosie'nin cesedinin, belediye başkanlığına adaylığını koymuş olan Darren Richmond'ın kampanya arabalarından birinde bulunmasıyla iş politik bir cinayete doğru ilerlemeye başlar. İşini bırakıp, evlenecek olan Dedektif Sarah Linden, olaya dahil olduğunda bir türlü kopamaz bu cinayetten. Yerini alacak yeni dedektif, Stephen Holder ile birlikte araştırmaya başlarlar cinayeti ve işler giderek karmaşıklaşmaya başlar. 

Diziyi güzel yapan ayrıntılardan biri, kurbanın ailesinin hayatına da yönelmesi. Dizideki tüm karakterlerin hayatının derinliklerine göz atıyoruz. Onların acılarına ve mutluluklarına dahil oluyoruz. Ayrıca bunları o kadar gerçekçi, o kadar başarılı yapıyor ki! Hayran kalmamak mümkün değil. 


İkinci sezonu bittikten sonra, üçüncü sezonun olacağını düşünmemişti kimse. Herkes garipsemişti olayı fakat yine de iyi ki geldi. Hatta üçüncü sezondan sonra(ki o kadar açık bitmişti ki dizi!), dizinin kesin iptal olduğu söyleniyordu ve çok moral bozucuydu. Yine de bir şekilde dirildi ve Netflix kanalı altı bölümlük bir sezon daha sipariş etti ve bize hepsini tek bir günde arka arkaya verdi. Şimdi gelelim dördüncü ve son sezona. Buradan sonrası ağır spoiler içerir dördüncü sezonla ilgili:



Üçüncü sezonu hepiniz hatırlarsınız tabiki. Sarah Linden'in soğukkanlılıkla Skinner'ı vurmasını nasıl unutabiliriz ki! Yeni sezona kaldığı yerden başladı ve Linden ile Holder'ın panikle ne yapacaklarına karar vermesiyle açıldı perde. Birbirlerine arka çıktılar tabi ki fakat ikisinde de belli başlı sorunlar, paranoyalar görülmeye başladı. Olayın şokunu atlatamamışken daha vahşice bir aile cinayetiyle sarsıldık. Stansbury ailesi katledilmişti ve baş şüpheli başından vurulan oğulları Kyle'dı. En başından beri sezon Kyle'ın aklanmaya çalışmasıyla geçti diyebiliriz. 



Askeri bir okulun olaya dahil olmasıyla işler iyice güzelleşmeye başladı benim için. Margaret Rayne karakteri dizinin bu sezondaki en büyük kozuydu kesinlikle ve yüzü sürekli bir yerden tanıdık gelen oyuncu Joan Allen rolün üstesinden hakkıyla geldi. Dizinin bir noktasında Linden ile kozları paylaşacakları ve olayın Margaret Rayne'e dokunacağı çok belliydi ama böylesini de beklemiyordum. Sanırım bu sezonu biraz aval bir şekilde izlemişim çünkü AJ'in katil olduğuna çok inanmıştım. (Olay açıklandığı zaman ilk AJ kaçınca biraz güldüm kendime) İlk üç bölüm cinayet için durağandı bayağı fakat üçüncü bölümden itibaren müthiş bir ivme kazandı ve beşinci bölümün ortalarında Lincoln-AJ-Margaret konuşmasıyla yerimde duramaz oldum. Bir dizi bu kadar mı şerefsiz olabilir yahu! Ne biçimde yemlediler bizi. Kyle'ın peşinden silahla koşturmaları falan, feci bir şekilde kandırıldım. Daha sonra Kyle olayı Linden'e açıklarken tüylerim diken diken oldu. Çok etkileyici ve güçlü bir sahneydi. Özellikle Nadine'in vurulma anında gözlerim doldu. Dram yine mükemmel bir dozda yerleştirilmişti cinayetlere. 

Şu sahnedeki gerilim, tadından yenmedi
Gelelim Linden'e. Önce bir çöküşe gitti, Skinner'ın onu aldatmasından dolayı fakat çabuk toparlanıp ipleri eline almaya başladı.. Holder'da başlarda sakin gibi gözükse de çocuğunun olacağını anladığı anda onun çöküşü başladı. Yine de son ana kadar Linden'i satmadı ya işte adam gibi adam. Linden'in onu mermiyi saklamakla suçladığı sahneden "Acaba?" dedirtti ama inanamadım, inanmak istemedim. Zaten Linden'in de finalde dediği gibi: "Hep yanımda olan tek kişinin sen olduğunu anlamalıydım." Bizim Reddick'te büyük bir ısrarla olayın peşine düşünce "Aha şimdi mahvoldular" demeye başladım. Kafamda senaryolarla Kyle'ın Linden'in evinde öldürüleceğini ve kanıtlar toplanırken merminin bulunup, Linden'in hapse gireceğini düşündüm. (Ne yazmışım be!) Sonunda Darren Richmond'ın ortaya çıkması bambaşka bir boyuttu gerçekten. Nihayetinde Linden itiraf etti (fiyuf ne güzel söyledi ama Reddick: "Vicdanı olan hep sendin") ama bir şekilde paçayı yırttı ve ben çok mutlu oldum. Bu diziye de böyle bir son yakışırdı. Holder ve Linden'e de pek bir sıcak baktığımı söylemem gerekir. 


Sonuç olarak mükemmele yakın bir şekilde bitirdiler güzelim diziyi. Hep çok seveceğim diziler arasında kalacaksın The Killing. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder